Hayatın içinde zorlu mücadeleler veren, türlü engellerle karşılaşan, dayatmalara karşı çıkan kadınlar sadece bizlere değil senaristlere de ilham veriyor. Spor filmleri insanların yapabileceklerini, sınırlarını kendisinin belirlediğine dair kanıtlar gösteriyor. Birçoğu kurgu içerikten oluşsa da biyografi ve gerçek yaşam öykülerinden ilham alan filmlerin de oldukça fazla olduğunu görebiliyoruz. Spor da bu noktada güçlü bir araç. Sporcuların elde ettiği kazanımlar, mücadele, onaylanma ve kendilerini kabul ettirme noktasında büyük bir öneme sahip. Ne kadar eski olsa da hala geriye dönüp baktığımızda canlılığını koruyan ve bizleri kendisine hayran bırakan spor filmleri de oldukça fazla. Akıllarda yer edinmeyi başarmış filmleri sizler için hazırladık.
Düet
Mısra ve Defne senkronize sporu sayesinde tanışmış iki yakın arkadaş ve düet partneridir. 2016 yılında olimpiyat elemelerini kaçırdıktan sonra 2020 olimpiyatları için çalışmaya başlarlar. Hayallerinin peşinden gittikten sonra spor için yetersiz koşullar ve pandemi gibi birçok sorunla karşı karşıya kalırlar. Kadınlar için baskıcı bir toplumda ortak hayalleri için çalışırken, karakterleri birbirinden tamamen iki arkadaşın mücadelesi anlatılıyor. Filmin yönetmenleri Ekin İlkbağ ve İdil Akkuş da geçmişte senkronize yüzme sporunu yapmış ve spor geçmişlerinden gelen tecrübeyle Mısra ve Defne’nin yaşadıkları zorluklara, devlet tarafından yalnız bırakılmalarına kendi bakış açılarından bakarak izleyicilere aktarıyor. Film iki sporcunun dünyası üzerinden kadın olmanın zorluklarını ve cinsiyet ayrımcılığını da gözler önüne seriyor.
Little Miss Sumo
Matt Kay tarafından 2018 yılında yönetilen ve yazılan bir belgesel filmi. Film 20 yaşındaki sumo güreşçisi Hiyori Kon’u anlatıyor. Hiyori’nin çocukluğundan itibaren sumo güreşine olan tutkusunu ve bu tutkuyu gerçekleştirmek için yaşadığı zorluklara yer veriyor. Japonya’da sumo güreşini geleneksel olarak erkekler yapar. Kadınlara sumo güreşinin yasak olduğu dönemde hiyori bu sporun kadınlar tarafından da icra edilebileceğini gösteriyor. Hiyori’nin sumo güreşi müsabaklarına katılması yasak ve yasak olduğu için daha çok mücadele etmesi gerekiyor. Bu da sadece ring içinde değil ring dışında çalışmasını da gerektiriyor ve bu durum onu derinden etkiliyor. Film kadın ve erkek arasındaki cinsiyet ayrımını açıkca gösteriyor. Burada amaç tabuları yıkmak ve kendini göstermek.
“Little Miss Sumo”, Hiyori’nin mücadelesini ve sumo dünyasında karşılaştığı engelleri aktarıyor. Hiyori, hem ailesinin hem de toplumun beklentilerine karşı gelerek, kadınların da sumo güreşiyle ilgilenmesinin mümkün olduğunu kanıtlamak için büyük bir çaba sarf ediyor.
Double Teamed
Film Amerikalı basketbol oyuncuları Hether ve Heidi Burge ikizlerin biyografisini konu alarak izleyicilere aktarıyor. Oyuncular Poppi Monroe ve Annie McElwain. Film WNBA’DA profesyonel basketbol oynayan Burge ikizlerinin gerçek hayat hikayesinden uyarlandı. Film aile-spor-drama çevresinde geçiyor. Heather ve Heidi Burge şehir içi okul takımında voleybol oynarken burs alabilmeleri için farklı bir okula göderiliyorlar. Heather basketbol koçu tarafından keşfediliyor. Heidi’nin de bir okul oyununda oynamasına karşı çıkan babası onun da basketbol takımda oynamasına karar veriyor. Film ikizlerin birbiriyle rekabet etmesini ve spor takımında karşılaştıkları zorbalıklara yer veriyor. Filmi izledikten sonra basketbol ile ilgilenen kişilere motivasyon sağladığı ve daha iyi basketbolcu olduklarına dair olumlu yorumlarda yer alıyor.
King Richard
Reinaldo Marcus Green tarafından yönetilen ve Zach Baylin tarafından yazılan film. 1990’lar Amerika’sında Venus ve Serena’nın babasını canlandıran ve onların menajeri olarak çalışan Richard Williams’ın hikayesini anlatıyor. Oyuncu kadrosunda Will Smith, Aunjanue Ellis, Saniyya Sidney, Demi Singleton, Tony Goldwyn, Jon Bernthal ve Dylan McDermott yer alıyor. Film tenis oyuncusu Williams kardeşlerin gerçek hayat hikayesinden uyarlandı. Filmde, Richard Williams beyazların hegamonyası altındaki tenis sporunda kızlarının sesini duyurmaya çalışan bir babayı görüyoruz. Aslında film siyahi kadınlar adına kazanılmış bir zaferde diyebiliriz. Richard yazdığı manifestodan yola çıkarak kızlarının gelecekleri ve kariyerlerini bu doğrultuda gerçekleştiriyor. Richard’ın Serena ve Venus’u, California’nın ihmal edilmiş tenis kortu Compton’da her türlü zorluğa karşa antreman yaptırdığı anlarda dikkat çekiyor. Baba kızlarını bu spora başlatırken onları korumaktan geri kalmıyor. Bunun gerçek bir koruma yöntemi olduğu ise tartışılan bir konu çünkü koçlarının yönlendirmelerine karşı çıkarak neyi, nası yapmaları gerektiğini sürekli belirtiyor. Burada aslında kızlarının kariyerine kendisinin yön vermeye çalıştığını görebiliriz. Venus ve Serena tenis dünyasına isimlerini yazdırmış iki sporcu ve bu sporcuların bilinmeyen geçmişlerine, geçtikleri zorlu yolları anlatıyor.