Başkent Ankara’da binicilik sporuna gönülden bağlı kadınlar, ata olan sevgilerini FemSport’la paylaştı
Kiminin Kovid-19 salgını döneminde ‘yol arkadaşı’ oldu, kiminin Kapadokya gezisinde ‘yapılacaklar listesi’nde ilk sırayı aldı, kiminin ise çocukken yatağının başucunda bir ‘resim’ olarak belirdi. Sıradan bir hobi, sadece bir sevgi değildi, tutkunun en yoğun haliydi.
Ankara’da binicilik sporuyla ilgilenen kadınlar, ata olan bağlılıklarını, bu spora olan tutkularını anlattı. “Bana göre ata binmek asaleti, kudreti ve kuvveti solumaktır” diyen de vardı, “Binicilik sporuyla keşke daha önce tanışsaydım” diyen de…

AT TUTKUSU ÖNCE SPORCULUĞA, SONRA DA EĞİTMENLİĞE DÖNÜŞTÜ
Binicilik sporuyla pandemi döneminde tanıştığını söyleyen binicilik antrenörü Sümeyye Kınacı, “Pandemi döneminin sıkıcılığı ve evdeki depresyon sürecinden dolayı doğada bir canlıyla beraber yol alma kararı aldım. Bir çiftlikte atlarla tanıştım. Onlarla zaman geçirmeye başladım. Atların bana iyi geldiğini fark etmeye başladığımda daha sonra bu işin sporculuğunu ve eğitmenliğini yapmaya karar verdim” şeklinde konuştu.
Binicilik sevgisinin bambaşka bir duygu olduğunu belirten Kınacı, “Ata bindiğimizde o özgürlük hissi, o öz güven duygusu çok başka. Bir kere gerçekten özgürsün. Her şeyinle özgürsün. Senden katbekat güçlü, kilolu bir canlı var ve seninle bir olmaya, beden olmaya izin veriyor. O izin vermediği sürece hiçbir şey yapamazsın. Onun da seninle bir bütün olma isteği, bizi daha çok ona çekiyor aslında” diye devam etti.
“7’DEN 70’E HERKES ATA BİNMELİ”
At ile geçirdiği vaktin her zaman çok değerli olduğuna vurgu yapan Sümeyye Kınacı, “Benim için at sevgisi önce yerde başlar, binmekten önce yani. Onun ahırına girmek, onunla ilgili her bilgiye sahip olmak isterim. Bindiğim atı tanıyor olabilmem, atımın gözünü kırpması ya da atımın o an ne istediğini bilmek bile bana çok büyük bir zevk veriyor. Onun yanında ya da üzerinde geçirdiğim zaman benim için çok değerli. İnsanlık olarak, gençler olarak çok zor bir dönem atlatıyoruz. Atın insanlara kattığı değeri insanların da hissetmesi, onların atla beraber stres, kaygı ve depresyon halinin geçtiğini görmek, atın onlara faydalı olabildiğine şahit olmak çok başka bir duygu” ifadelerini kullandı.
“Dünyada insan dışında en güçlü empati yeteneğine sahip canlılar atlardır” diyen Kınalı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Senin ruhunu, beyninden geçeni, vücudundaki bütün stresini hissederek sana tepki veriyor aslında. Sana göre hareket etmeye başlıyor. Tarihte, insanların atlara dokunarak, atlarla zaman geçirerek iyileştiği ve kötü alışkanlıklardan kurtulduğu da görülmüş. 7’den 70’e herkes ata binmeli, bunun yaşı asla yok. İnsanların mutlaka atlarla bir araya gelmelerini öneriyorum. Hayatlarında kendilerine yapabilecekleri en büyük iyiliklerden biri bu olur.”
“İNSAN DA DÂHİL BENİ BU KADAR MUTLU EDEN BİR CANLI OLMADI”
Kurumsal iletişim asistanı Kübra Yoludoğru da atlarla Kapadokya’da tanıştı. “At binmek ilk yapmak istediğim şeylerden biriydi” diyen Yoludoğru, “Bindikten sonra çok keyif aldım, çok güzeldi. Aslında biraz gözüm korkuyordu ama atı gördükten sonra onunla duygusal bir bağ kurdum açıkçası. Bu da beni yüreklendirdi. Bir gün mutlaka ata binmek ve bunu deneyimlemek istiyordum. Kapadokya benim için bir fırsat oldu” diye görüş belirtti.
At binmenin kendisinde yarattığı duyguyu tarif eden 32 yaşındaki Yoludoğru, “At binmek bana çok büyük bir başarı hissi verdi. Kendimi nedense çok başarılı hissettim. Çok büyük bir öz güven de verdi. Her şeyi yapabilen, aurası yüksek biri gibi hissettim açıkçası. Hem duygusal hem de öz güven anlamında beni tatmin etti. Tarif edemeyeceğim çok değişik bir histi. Hatta beni bu zamana kadar, insan da dâhil bu kadar mutlu eden bir canlı olmamıştır. Atın o asilliğini hissettikten sonra kendimi de aynı şekilde o asalette hissettim. Kapadokya’nın o atmosferinde, gökyüzüne yakın hissetmek, bir hayvanın üzerinde ilerlemek çok iyi hissettirdi bana” açıklamasında bulundu.

KAPADOKYA’DAN ANKARA’YA UZANAN AT SEVGİSİ
“ilk kez at bindiğimde bunun son olmayacağına eminim” diyen Kübra Yoludoğru, binicilik sporuna devam etmek için kolları sıvadığını da şu sözlerle dile getirdi:
“Binicilik sporuyla keşke daha önce tanışsaydım diyorum. Keşke ailem çocukken bu spora yönlendirseydi. Çok daha erken yaşta tanışsaydım, bu alanda kendimi geliştirecek bir şeyler yapardım diye düşünüyorum. Kopamazdım yani. Bir kere binen bir insan olarak bile bu kadar bağ kurdum. Ankara’da yaşıyorum ve burada binicilikle ilgili nerelere gidebilirim, ne yapabilirim, bunun araştırmalarına başladım bile. Bununla ilgili eğitimler almak istiyorum. Düzenli olarak çiftliklere gitmek, atlarla konuşmak ve onlarla yakın olmak istiyorum.”
İlk kez at binecek olanlara, korkup cesaret edemeyen kişilere de tavsiyeler veren Yoludoğru, sözlerini şöyle noktaladı:
“İnsanlar kendilerini boş yere korkutmamalı. Başınıza bir şey gelme ihtimali, sadece sizin yönlendirmenizden kaynaklı olabilir. Atlar zaten duygusal hayvanlar oldukları için siz ne kadar sakin ve sevecen yaklaşırsanız onlar da o kadar uysallaşıyor. Teknikleri öğrenip, eğitmene kulak verip, sakin ve sevgiyle yaklaşmalarını önerebilirim. Zaten ne kadar sevecen yaklaşırsanız, at o duyguyu hissettiği için size o kadar sakin ve uyumlu davranıyor. Hiçbir şey yapmanıza gerek kalmadan o sizi o akışta götürüyor.”
HEM DÖRT TEKERLİ HEM DE DÖRTNALA BİR HAYAT
Eğitmen ve yazar Mümine Reyna Özbildirici’nin en sevdiği canlılardan biri de at. Bu öyle bir sevgi ki, çocukken Alperçem ve Gülperçem ismini verdiği iki at resmini de ranzasında asılı bulunduruyordu. Kur’an-ı Kerim’de atlara vurgu yapılması, asaletlerine, kuvvetlerine dair yemin edilmesi ve özellikle kudretlerine dikkat çekilmesi de kendisinde derin bir hayranlık oluşturmuştu.
Küçük yaşlarda duyduğu bir cümlenin ata binme konusunda kendisini cesaretlendirdiğini vurgulayan Özbildirici, “Bir atım olmadı ama babamın desteği beni 18 yaşında bir araç sahibi ve ileriki süreçte de profesyonel direksiyon eğitmeni yaptı. Babam terzi olduğu için bir dönem atların elbisesi işini almıştı. Babama şoför olarak eşlik ederdim ve atların provasını yapar, dönerdik. O dönem benim araç kullandığıma şahit olan bir işletme sahibi babama, ‘Kızın bu yaşta iyi bir sürücü, ata da iyi biner’ demiş. Bu yorum hep aklımda kaldı. Günü gelince de cesaretimin altyapısını oluşturdu. Direksiyon eğitmenliğimdeki dört teker, binicilikte de dörtnala olarak başlık buldu” diye konuştu.

“ATA BİNMEYİ TECRÜBE ETMEDEN ÖLMEYİN DERİM”
Binicilik sporuyla antrenör Sümeyye Kınacı gibi pandemi döneminde tanıştığını dile getiren Mümine Reyna Özbildirici, “Toplum olarak hepimizin yıprandığı pandemi dönemi, kendimi doğaya atma ihtiyacını hissettirdi. O dönem, bazı içsel durumlar dâhil kendimi insanlardan kaçırma hallerim çok ağır basmıştı. Bunu atlarla gerçekleştirebileceğime inandım. Virüs hafifleyince de binicilik sporuyla ilgilenmeye başladım. Zaten bir defa ata bindiğiniz zaman hep istiyorsunuz. En azından bende öyle oldu” şeklinde konuştu.
“Atlı spor muhteşem bir aktivite” diyen Özbildirici, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bana göre ata binmek asaleti, kudreti ve kuvveti solumaktır. Bakışarak ve dokunarak yürek koridoru oluşturabilirsiniz. Sizi anlıyor, hissediyor ve tanıyorlar. Ata binmek, onların bakımlarıyla uğraşmak bulunmaz bir terapi. Ata binmeyi tecrübe etmeden ölmeyin derim. Çok zor dönemlerden geçtim, hâlâ da geçiyorum. Mucize gibiler, onlarla ferahlıyorum. Bir atım olsun çok istiyorum. Sadece benim, bana ait olan. Umarım bir gün olur.”

Bu proje Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanmıştır. İçeriğin sorumluluğu tamamıyla FemSport’a aittir ve AB’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.