Sporun her düzeyinde ve her konumunda, kadınlar ve kadın atananlar kendilerini birtakım cam tavanlara doğru koşarken bulurlar: Daha az fırsat, daha düşük ücret, daha az kaynak, yönetim ile sorunlar, taciz, sarkıntılık ve daha birçoğu…

Pekin Deklarasyonu ve Eylem Planı, İstanbul Sözleşmesi, UNESCO Berlin Deklarasyonu gibi spor alanına da ayrıca başlık açan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ele alındığı önemli uluslararası belgelerde açıkça ifade edildiği üzere; “Bütün kadınlar ve kız çocukları; toplumsal, ekonomik ve kültürel geçmişleri ve koşulları fark etmeksizin, spor ile ilgili her türlü alana erkeklerle eşit düzeyde katılma ve eşit muamele görme hakkına sahiptir.”.

Spora katılım temel bir insan hakkı iken ve kadınların spora katılımı çeşitli aktörlere yüklenmiş pozitif bir yükümlülük iken karşımıza çıkan tablo pek de iç açıcı değil. Bu yazı özelinde; kadın+ antrenörlerin nicel olarak azlığına, meslekte yaşadıkları temel sorunlara ve kariyer yapmak istediklerinde karşılarına çıkan cam tavanlara değinmek istiyorum.

Hemen hemen tüm spor dallarında kadın antrenör sayısının erkek antrenör sayısından çok daha az olduğunu biliyoruz. Kadın antrenörlerin yirmi federasyon temelindeki oranı yalnızca %27’lik bir dilime tekabül ediyor. Federasyonlar ve spor kulüpleri, söz konusu antrenörlük mesleği olunca kadınları istihdam etmekte oldukça cimri davranıyor ki bu tutumlarını web sitelerinde kullandıkları dilden bile anlayabiliyoruz: Türkiye Futbol Federasyonu ve Türkiye Hentbol Federasyonu’nun sayfalarına girip antrenörlerin bilgilerine ulaşmak istediğimizde “Teknik Adamlar” başlıklı bir kategoride buluyoruz kendimizi. Kadın antrenörler öylesine yok sayılmış durumda ki; antrenörlük alanında lisans eğitimi almış olanlar dahi çoğu zaman masa başı işlere getiriliyor, biraz şanslı olanlarsa ya yardımcı antrenör olarak ya da altyapı takımlarında antrenör olarak istihdam ediliyor.

Fırsat Eşitsizliği

Birçok spor dalında antrenör seçimi performans ve başarıya göre değil, cinsiyete göre değerlendiriliyor; başarılı kadın antrenörler hak ettikleri şekilde istihdam edilmiyor. Bu sebeple kadın antrenörler sadece antrenörlük mesleğini icra ederek geçimlerini sağlayamadığından vakitlerini, enerjilerini ve motivasyonlarını başka bir işe daha ayırmak durumunda kalıyor. Zaten kadınlara çok uzak olan üst kademe antrenörlük, kadın antrenörün başka bir işe daha girmesi ile bir adım daha uzaklaşarak istihdam sorununu kısır bir döngüye sokuyor.

Önyargılar

Kadınlara ev içinde yüklenen roller sahada da peşlerini bırakmıyor. Kadın antrenörler,  gerek sporcular ve sporcu velileri gerek federasyon/kulüp görevlileri tarafından “abla” ya da “anne” olarak anılıyor. Aslında bu noktada özellikle altyapıdaki sporcuları suçlamamak gerek çünkü bu dil aslında her kuşağın diğerine miras bıraktığı bir gelenek haline gelmiş durumda. Erkek antrenörlere gerek sporcular ve sporcu velileri gerek federasyon/kulüp görevlileri tarafından “Hocam” denilerek saygıda kusur edilmezken ve otoritesi her seferinde yeniden tanınırken; kadın antrenörlere de her dakika “abla” ya da “anne” denilerek “ait olduğu” roller yeniden hatırlatılıyor. Çünkü kadın antrenör günün sonunda yine evine dönecektir; hatta yalnızca o günün sonunda değil, her günün sonunda evine dönecektir. Deplasmana da gidemeyecektir, kulübü ilgilendiren önemli toplantılara da katılamayacaktır, şampiyonalara da dâhil edilmeyecektir.

Görünmezlik

Spor medyası ve basını; erkek antrenörleri “imparator” , “general”, “reis” gibi lakaplar ile kutsarken kadın antrenörlerden neredeyse hiç bahsetmemektedir. Toplumsal cinsiyet rolleri toplumdan medyaya aktarılır ve yine medyadan da topluma aktarılır. Ayrıca medya; yalnızca toplumsal cinsiyet rollerini aktaran değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet rolleri aracılığıyla eşitsizliği yeniden üretendir de. Bu sebeple medya, kişilerin fikirlerinin oluşumunda ve buradan doğru toplumun norm üretmesinde de etkilidir. Medya, kadın antrenörlerin başarılarından hatta kadın antrenörlerin varlığından dahi bahsetmeyerek eşitsizliği pekiştirmekte ve görünürlük sorununu her seferinde yeniden üretmektedir.

Özneye Sorduk: “Ne Yapmalı”?

Faal olarak çalışan bir kadın voleybol antrenörüne bu konu hakkında birkaç soru sorma fırsatım oldu: (Olası bir mobbing ve/veya işten çıkarma tehdidi ile karşılaşmamak adına öznenin ismini ve çalıştığı kurumu bu yazıda belirtmeme kararı aldık.)

Merhaba, öncelikle kendinden ve bu mesleği seçme hikâyenden kısaca bahseder misin?

On yaşımda voleybol oynamaya başladım ve çeşitli takımlarda gerek altyapı seviyesinde gerek profesyonel seviyede oynadıktan sonra birtakım imkânsızlıklar nedeni ile voleybolu bırakmak zorunda kaldım. Spor –özellikle voleybol- benim için bir tutkuydu ve spordan uzak kalmayı hiç istemiyordum. Bu sebeple lisans eğitimimi Spor Bilimleri Fakültesinde Antrenörlük Eğitimi bölümünde tamamladım. Lisans eğitimime devam ederken, önemli bir voleybol takımının altyapı takımlarında antrenörlük mesleğini icra etmeye başladım. Lisans eğitimim bittikten sonra da orada çalışmaya devam ettim ve bugün hala aynı takımda antrenörlük yapmaya devam etmekteyim.

Deneyim ve gözlemlerinden yola çıkarak bu mesleği bir kadın olarak yapmanın zorluklarından biraz bahseder misin?

-Erkek takımlara kadın antrenörün sözünün geçmeyeceği gibi bir algı var.  Ayrıca bir de ‘Kadın kadının kurdudur.’ algısı var. Bu algılar sebebiyle kadın bir antrenör, erkek takımlarında da kadın takımlarında da itibar görmüyor.

-Kadın antrenör ne kadar iyi bir sporcu yetiştirirse yetiştirsin hep ‘anne’ ya da ‘abla’ olarak anılıyor. Bir “antrenör” olarak başarısı daima görmezden geliniyor.

-Kadınların belli bir yaşa gelince antrenörlüğü bırakacağına dair genel bir algı var. Bu yüzden de takımları yarı yolda bırakacağına inanılarak, kadınlara üst kademe antrenörlük şansı verilmiyor.

-Kadınların ev içi sorumlulukları çok fazla ve antrenmanların geç saatlerde olması, uzun sürmesi vb. nedenlerle birçok kadın antrenör için ikisini bir arada idare etmek çok mümkün olmuyor.

-Kulüplerde/ federasyonlarda yönetici kadroları hep erkeklerden oluşuyor.  Yani erkekler karar alıyor, erkek antrenörler istihdam ediliyor.

Son olarak, şartların eşitlenmesi için neler yapılmalı? Aktörlere ve öznelere düşen görevler sence nedir?

-Kadın kotası uygulamasına başlanmalı; her federasyon/kulüp, bünyesinde belli sayıda kadını istihdam edeceğinin sözünü vermeli.

-Türkiye’nin her noktasında Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesi ile antrenörlük kursları açılmalı ve kadınlar bu kurslara teşvik edilmeli. Hatta bu kursların bir kısmı sadece kadınlar için bile olabilir.

-Kulüplerin ve federasyonların karar alma mekanizmalarında daha çok kadına yer verilmeli ki artık erkeklerin karar alıp erkeklerin istihdam edildiği bu düzen biraz da olsa değişsin.

-Alanda çalışan tüm antrenörler için toplumsal cinsiyet eşitliği konulu eğitimler verilmeli ve ayrıca bilinç yükseltici atölyeler yapılmalı. Bu sayede kadın antrenörlerin öz farkındalığı ve öz saygısı artarken belki erkek antrenörlerin de toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üretme noktasında kendilerine özeleştiri verme fırsatları olur.

-Kadın antrenörler bir araya gelerek, medya ve basında kadın antrenörlere daha fazla yer verilmesi için açık çağrı yaparak baskı mekanizması yaratmalı.

-Aslında üniversitelerin spor bilimleri fakültelerindeki kadın akademisyen sayısı gözlemlediğim kadarıyla erkek akademisyen sayısından çok fazla. Kadın akademisyenler bizim de dertlerimizi dinledikleri ortak projeler yapıp bunları raporlaştırabilir ve tezlerinde/ makalelerinde bu konulara da yer verebilirler. ”

Not: Kapak görseli tasarımı Gülce Revanlı aittir.

Kaynakça

  • ÖZBAY ÖZEN Nesil, “Türkiye’de Kadın Antrenör Olmak: Kadın Antrenörlerin Perspektifinden Karşılaştıkları Sorun ve Engellerin Araştırılması”, T.C. Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Spor Bilimleri Anabilim Dalı Doktora Tezi, Ankara 2019
  • Hacettepe Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi II. Kadın ve Spor Çalıştayı Raporu “Spor Alanında Kadınların Temsili: Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, Ankara 2019
  • KOCA Canan, “Sporda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Haritalama ve İzleme Çalışması”, Ankara 2018
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Diğer Haberlere Göz Atın

Spor, Sporcu ve Kadın Sporcu Potansiyeli Üzerine Bir Bakış

İnsanlık tarihinde bilindiği hâliyle spor, savunma ve saldırı temeline dayanıyor. İlkel çağlarda…

Diana Nyad: “Hayallerinin Peşinden Koşmak İçin Asla Çok Yaşlı Değilsin”

“Yok canım kaç yaşında, ondan geçti o işler.” Bu cümlenin çoğu zaman…

Spor Alanında İstanbul Sözleşmesi Neden Önemli?

İstanbul Sözleşmesi, hayatın her alanında olduğu gibi spor alanında da oldukça büyük…

Regl Sporun Neresinde?

Geçtiğimiz günlerde BBC’de yer alan bir haberde İngiltere’de yayınlanan rapora göre regl…