Muğla’nın Bencik köyünde Dr. Ejder Sözen’in başlattığı okçuluk serüveni, genç kızların hayatını değiştirerek Türkiye’ye yayılan bir başarı öyküsüne dönüştü. ‘Altın Kızlar’ yalnızca hedefi değil, toplumsal kalıpları da aşıyor. Hazal Burun, Gülçin Balık, Ceyda Kömür ve Meltem Yaka okçuluk sporuna başlama hikayelerini FemSport’a anlattı. 

Muğla’nın küçük bir mahallesi olan Bencik’te görev yapan bir aile hekiminin, çocuklara umut ve yön verme çabası bugün Türkiye’de okçuluk sporunun önemli başarı hikâyelerinden birine dönüşüyor. Hazal Burun, Gülçin Balık, Ceyda Kömür ve Meltem Yaka… Her biri farklı dönemlerde tanıştıkları bu spor dalında 10 yılı aşkın süredir emek veriyor, okçulukla sadece hedefi değil, hayatı da tutturuyorlar.

Sıradan bir okul gününde sınıf arkadaşının davetiyle okçuluğa adım atan Gülçin’den, ablasının izinden giderek bu yola giren Ceyda’ya; okul koridorlarında kurulan bağlardan beslenerek takıma katılan Meltem ve Hazal’a kadar her birinin hikâyesi, dayanışmanın, azmin ve köklü bir arkadaşlığın örneği. Hepsinin ortak noktası ise Ejder Hoca. Hem bir doktor hem de gençler için yol açan bir antrenör. Küçük gruplarla başladığı takımı, yıllar içinde sadece bir  spor grubuna değil, bir yaşam yolculuğuna dönüştürüyor.

Şimdi, bu dört genç kadın, okçulukla büyüyen hayallerini gerçek kılmak için aynı çizgide omuz omuza duruyor. Ve her biri, kırsaldan Türkiye sporuna atılan sessiz ama güçlü bir imza niteliğinde.

Altın Kızlar’ın Ortaya Çıkışı

Yatağan ilçesinin Bencik köyünde Aile Hekimi olan Dr. Ejder Sözen, Türkiye şampiyonluklarına uzanan okçuluk serüveninin ortaya çıkış sürecini anlattı: 

“Aslında bizim ilk sporcumuz erkekti. Zaman zaman fazlaca erkek sporcumuz oldu. Ancak erkek çocuğunun 18 yaşından sonra para kazanma telaşı, farklı beklentileri olması onları uzaklaştırdı. Çoğunluğun kız olması şu şekilde oldu; bir sporcuyla başladık o sonra arkadaşlarını getirdi, sonra o arkadaşlarını derken zaten 12 tane kız çocuğuyla çalışmaya başlamış olduk. Biz bu kategoride tüm yarışmalarda 2012 yılından beri ili temsil ediyoruz. Genelde hep yukarılarda yer alınca bizim ekibe ‘Altın Kızlar’ demeye başladılar. Ben de ekibimi o şekilde adlandırmaya başladım. Ve bu ‘Altın Kızlar’ imajının devam etmesi için artık bilinçli olarak kız sporculara yöneldim. Bizde sistem kategori kategori olduğu için her sene bir üst kategoriye çıkacak olan çocukların yerini yenileriyle doldurmaya çalıştım.” 

“İyi bir şey yaptığımı sonradan fark ettim”

Şimdilerde 55 kişiyle çalıştığını, bu 55 kişinin sadece 10 tanesinin erkek olduğunu aktaran Ejder Sözen, kişisel tercihinden ötürü antrenör olarak herhangi bir kuruma bağlı olmadığını belirtti. Kızlarla çalışmanın okçulukta daha kolay olduğunu ifade eden Ejder Hoca şunları kaydetti: 

“İlk başta buna, bu sebeple başladım diyemem ama Türkiye’de erkek çocuk bir şekilde kendine çıkış yolu buluyor. Hiçbir şey yapamazsa otele giriyor veya bir yere giriyor, bir çıkış yolu buluyor ama kız çocukları için şartlar aynı değil. Eğitim hayatına gidebilenlerin oranı günümüzde dahi, özellikle kırsalda çok fazla değil. Bu da bizim için süreç içerisinde sosyal göreve dönüştü. Çünkü o kadar çok kurumdan, kadın derneklerinden, sinema ve kitap yazarlarından ben bu anlamda destek aldım ki değer gören ve iyi bir şey yaptığımı sonradan fark ettim. Şu an her iki kategoride de aktif olunmasına rağmen özellikle kız çocuklarıyla bu işi devam ettiren bir ekibin başındayım.”

13 yıldır okçuluk sporunun içinde olan Gülçin Balık, Ejder Sözen’in takımı büyütme kararıyla ekibe dahil oluyor. Ceyda Kömür ise ablasının okçu olması nedeniyle 2015’ten beri onun izinden gidiyor. Ceyda’nın ardından Hazal Burun ve Meltem Yaka da yakın iki arkadaşı olarak 2 ay arayla başlıyor. Fakat Hazal’ın aktardığına göre, zayıf oldukları için bir yıllık bir beslenme programından geçtikten sonra başladılar bu spora. Hazal okçulukta kilonun önemini şu şekilde ifade etti: “Küçük yaşta başladığım için, o yaşlarda çok daha zayıf, boy olarak da kol boyu olarak da yetersizdim. Ve bu faktör önemli. Zamanla kilo aldıkça, daha çok güçlendikçe yapabiliyorsunuz. Şu an mesela benim kilom yerinde ama daha fazla alsam güç bakımından daha faydalı olur.”  

Kendi sınırlarının dışına çıkmak farklı bir deneyimdi”

Yaşı tutmadığı için takıma yardım amacıyla gittiği ilk turnuva heyecanını anlatan Gülçin, “Biz köyde oturduğumuz için bana başta çok garip geldi. İlk defa köyden çıkıyordum çünkü. Çok heyecanlanmıştım. Değişik bir duyguydu. Sonra da devamı geldi zaten” dedi. Meltem, Hazal ve Ceyda ilk turnuvalarına 2016 yılında Gelibolu’da katıldıklarını belirtti. Takım olarak birinci oldukları bu turnuvayı Ceyda, “İlk yarışmam gerçekten çok heyecan doluydu. O zaman ile bu zamanı karşılaştırırsak daha yeni yeni heyecanımı yendiğimi düşünüyorum. Çok farklı bir alandı. Kendi sınırlarının dışına çıkmak farklı bir deneyimdi” şeklinde ifade ediyor. 

Hazal antrenmanda ne uyguluyorsa yarışmada da onu uyguladığına değinerek “İlk gittiğinizde çevreyi, ortamı yeni görüyorsunuz, bazı şeyleri bilmiyorsunuz, keşfediyorsunuz. Ben de öyleydim, keşfettim. Bazı şeyleri tecrübe edinmek için aklıma sürekli kazıyordum” dedi. Meltem ise asıl heyecanı ikinci yarışmada yaşadığını ifade ederek ekledi: “İkinci yarışmada Antalya’daydık. 50 metre atıyorduk ve bir anda 30 metreden 50 metreye geçmek, büyükler yarışmasına gitmek asıl beni heyecanlandıran oydu.” 

Bu sporun bizi biraz daha özgürleştirdiğini düşünüyorum”

Okçuluğun cinsiyetsiz bir spor olduğunu vurgulayan sporcular, özellikle köydeki yaşantının sınırlı olduğunu ve önceden hiçbir spor veya branşı bilmediklerini ifade etti. Gülçin, “Genelde de köyde oturan kızlar hep aileye yardım eder. Ailesinin yanından pek ayrılmaz, okuldan eve, evden okula gibi bir yargı vardı” şeklinde aktarırken Meltem, “Sadece toplumun belli kalıpları vardı. Yani köydeydik, Bencik’teydik. Küçükken daha çok sorunumuz oluyordu. Bazı günler okuldan çıkışta yürüyerek antrenmana gidiyorduk ‘Nereye gidiyorsunuz, siz niye bu saatte yürüyorsunuz oraya’ gibi sorular oluyordu. Ama şu an herkes bunu benimsemiş durumda. Ben yolda yürürken artık ‘Antrenmana mı gidiyorsun? İyi antrenmanlar, iyi atmalar’ diyorlar. Bizim nereye gittiğimizi, ne yaptığımızı, yaptığımız işin önemini köydekiler de dışarıdakiler de anlamaya başladı. Ve talep son 2-3 senedir daha da arttı. Ejder abi alttan yeni sporcular yetiştiriyor. Bizim takıma girmek için çok istekli olan kız ve erkek çocukları oluyor” diyerek zaman içindeki değişimi anlattı.

Hazal ve Ceyda da başta önyargıların olduğunu fakat zaman içinde gösterilen başarılarla bu algının kırıldığını ifade etti. Hazal, “En azından kız çocuğunun bir yerlere gelmesi, okuması konusunda ailelerin daha fazla bilinçlendiğini” belirtirken Ceyda ise şunları kaydetti: “Aslında kadınların geriye atıldığı bir toplum içerisinde bizim ön plana çıkmamız bizi gerçekten çok etkiledi. Çünkü sınırları olan bir yerde yaşıyoruz, köydeydik. Ve bu bizi kısıtlıyordu bir nevi. Ama bu sporun bizi biraz daha özgürleştirdiğini düşünüyorum. Şu anda kendime olan güvenimden de olabilir, artık çok da bir desteğe ihtiyaç duymuyorum. Çünkü gitgide biliniyor ve kendi yaptıklarım, kendi düşüncelerim yetiyor.” 

Olimpiyat branşı olmak için uğraşıyoruz makaralılar olarak”

Gülçin, en büyük sorunun branşlarının olimpik bir branş sayılmaması olduğuna değinerek “2028’de branş olarak olimpik olmayı düşünüyoruz. Şu an en büyük sorunumuz bu. Makaralı ve olimpik olarak ayrılıyoruz. Bizim branşımız şu an makaralı, olimpik değil. Makaralılar olarak olimpiyat branşı olmak için uğraşıyoruz” dedi.

Engelli bir sporcusu da olan Ejder Sözen, “Okçulukta paralimpiklik yeni bir branş, sporcumuzun katılabilmesiyle ilgili çok çaba harcadık. Muğla il müdürlüğünün yaptığı girişimler sayesinde sanırım 2026 yılından itibaren paralimpik çocuklarımızı da biz sahalarda göreceğiz” ifadesinde bulundu.

“Şu an kendi takım arkadaşlarımı örnek alıyorum”

İlham aldıkları bir sporcu olup olmadığını sorduğum Gülçin, “Sara Lopez var. Bir zamanlar onu rol model alıyorduk ama şu an kendi takım arkadaşlarımı örnek alıyorum. Hazal milli sporcu, ülkemizi de en iyi şekilde temsil ediyor. Kendi içimizde örnek aldıklarımız” dedi.

Her sporun kendi içinde insanı belli kalıplara soktuğunu belirten Meltem, “Okçuluk en başta çok sabır gerektiren bir spor. Gerçekten sabretmeyi bir yerde öğreniyorsun artık. Heyecanlanmamayı, hayatını düzene sokmayı, belli bir plan çerçevesinde gitmeyi, ne istediğini bilmeyi. Hayata daha net bakıyorsun ve bir şeylerin daha çok farkında olduğun için daha iyisini istiyorsun. Eskiden sorsanız ‘okulu bitireyim yeter benim için’ ya da ‘şu olsam yeter’ derdim. Şu an hedeflerim daha yüksek ve onlara ulaşmak için de ne yapmam, nasıl bir yol izlemem gerektiğini çok iyi biliyorum. Bu doğrultuda gidiyorum” şeklinde konuştu. 

Odaklanma, özgüven artışı ve disiplin

Kazandığı başarılarla takım arkadaşlarına da ilham olan Hazal, önceden çok fazla çevresi olmadığını ve biraz içine kapanık biri olduğunu ifade ederek şöyle devam ediyor: “Bu spor sayesinde şu an daha sosyalim, daha fazla şeyle uğraşmak ve farklı alanlara da yönelmek istiyorum. Sadece okçuluk değil, farklı şeyler yapabiliyorum. Önceden bunları yapamıyordum. Odaklanma, özgüven artışı ve disiplin. Bunların hepsi var.”

Okçuluk sporu dışında çok disiplinli olmadığını düşünen Ceyda Kömür, okçuluk içindeyken fazlasıyla disiplinli olduğunu belirtiyor. Ceyda, “Başarı beklediğiniz, hedef koyup ulaşmak istediğiniz anlar oluyor. Ben o sınırları gerçek hayatımda çok koyamıyorum. Ama bu sporun içindeyken koyduğumun farkındayım. Benim karakterimi sınırlandırdığım noktalar oldu ve biraz daha liderci yapımın ön plana çıktığını düşünüyorum” ifadesinde bulundu.

Hazal Burun, bu yıl tekrardan A Milli takıma seçildiklerini ve Türkiye’yi en iyi şekilde temsil etmek istediğine değinirken, Meltem Yaka ise henüz milli sporcu olmadığını ve hedefe milli olmayı koyduğunu şöyle aktarıyor: “Emircan, Hazal ve Songül şu an takımda milli. Tabii ki de bizim de ilk hedefimiz her zaman milli olmaktı. İlerleyen zamanlarda ne olur bilmiyorum ama okçuluk her zaman hayatımda olacak. Ben sporcu olmasam bile muhakkak antrenör olabilirim. Şu an zaten birinci kademe sınavlarına girdik, devam ediyoruz.” Sporcuların ortak bir hedefi okçuluk sporunu gelecek kuşaklara aktaran bir antrenör olmak. Hepsi daha şimdiden takımdaki daha küçük sporcularla ilgilenerek bu hedefini gerçekleştirmeye başladı. 

Bu proje Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanmıştır. İçeriğin sorumluluğu tamamıyla FemSport’a aittir ve AB’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir