Ana Sayfa Blog

Soma Medigün Zafer Spor Kulübü’nün Futbolcu Kadınları: ”Bizim İçin Fark Etmez”

Manisa’nın Soma ilçesinde 2014 senesinde yaşanan maden kazasından sonra Soma’nın Zafer Mahallesi’nde kurulan Soma Medigün  Zaferspor Kulübü, kadın futbolcularıyla futbolun erkek egemen bir spor dalı olduğuna dair bütün algıları yok ediyor. Kız çocuklarının spora katılımını ve sporda görünür olmasını sağlamak amacıyla hareket eden Soma Zaferspor birçok kız çocuğunun futbol dalıyla ilgilenmesini ve adını duyurmasını sağlıyor.  Soma Medigün Zaferspor Kulübü’nün tek kadın futbol takımı ayrıca Avrupa’da yılın kadın futbol takımı ödülüne de sahip.  Çeşitli takımlarla işbirliği içerisinde hareket eden kadın futbol takımı, bir altyapı takımı olarak liglerde mücadele veriyor.

Futbol geçmişten günümüze sadece erkeklere özel bir spor dalı olarak görülüyor. Kadınların futboldaki başarıları ise bu fikri büyük ölçüde kırdı. Kadınlar arasındaki ilk futbol maçının 1895 yılında, Kuzey Londra’da oynandığı biliniyor.  Kadın futbolu ise, ilk kez 1996 Yaz Olimpiyatları programında yer aldı.  Türkiye’de kadınların ilk girişi 1950’lerin ortasında oldu. Takımların kurulması  ve örgütlü yapıların oluşmasına ise 1970’li yıllarda rastlandı.

1994’te Türkiye Kadınlar Futbol Ligi kuruldu ve 1995’te Türkiye Kadın Milli Takımı oluşturuldu. Bugün ise  çok sayıda milli kadın futbolcular ve kadın  futbol altyapı takımları bulunuyor. Soma Medigün  Zaferspor Kulübü’nün de bünyesinde bir  kadın futbol takımı bulunuyor. Bir altyapı takımı olarak varlık gösteren Zaferspor kadın futbol takımı çeşitli liglere, maçlara, müsabakalara katılarak futbolda önemli bir mücadele veriyor. Çeşitli önyargılara maruz kaldıklarını ve başarılarıyla önyargıları ortadan kaldırdıklarını  söyleyen  takım oyuncuları ”Bizim İçin Farketmez” sloganıyla  mücadelesini sürdürüyor. 

Ayla Yılmaz

“Önümüze Engeller Koyulsa da Yıkılmıyoruz”

Soma Medigün  Zaferspor’un  bazı  futbolcu kadınları erkek egemen bir spor dalı olarak görülen futboldaki mücadelelerini anlattı. Ayla Yılmaz, takım ilk kurulduğunda kaleci iken şu an Soma Medigün  Zaferspor kadın Futbol takımının antrenörü olarak görev yapıyor. Takım kurulduktan bir yıl sonra 2015’te lisansının çıktığını belirten Yılmaz, 6 yıl aktif sporculuk hayatından sonra  teknik heyete geçiş yaptığını söyledi ve ekledi: ”Bu takıma kurucu başkanımız ve antrenörümüz Hakan Arslancan’ın girişimleri ile dahil oldum. Benim için çocukluk hayali olan yeşil sahalar onun girişimleri sayesinde gerçeğe dönüştü. Küçükken elinden tuttuğu kız çocuğu büyüdü, yetişti ve yeni sporcular kazandırmak için, kız çocuklarının hayallerini gerçekleştirmek için antrenör olarak mücadeleme Hakan hocamla yan yana devam ediyorum. Takımda daha önce kaleci ve kaptandım. Kendimi  ve takım içindeki rolümü şu an yeni yetenekler keşfeden, futbola erişim sağlamak isteyen kız çocuklarına fırsat yaratmak için kapı kapı gezen, kulübü için fedakarlıklar yapan bir altyapı antrenörü olarak tanımlayabilirim.”

Ayla Yılmaz ayrıca erkek egemen bir spor dalı olan futbolda kadın futbolcu olmaktan bahsetti:” Erkek egemen bir spor dalında mücadele etmek çok zor ve bir o kadar da keyifli. Algıları yıkana kadar çok zorlandık fakat artık yolumuzu biraz daha kolay alabiliyoruz. Yine önümüze engeller koyulsa da yıkılmıyor, kadınlara ikinci sınıf insan muamelesi yaptırmıyoruz, yaptırmamak için mücadele ediyoruz.  ‘Kız kısmı futbol mu oynar?’ gibi söylemlerle karşılaşıyoruz ve  sonrasında saha içinde başardıklarımızı, var olduğumuzu gördüklerinde ister istemez kabulleniyorlar. Önyargılar hem büyük zorluğumuz diyebilirim. Futbolun bize sağladığı kolaylık ise herkesin seni tanıması ve sana kazandırdığı tarif edilemez özgüven.” 

Ayla Yılmaz ayrıca takımın hedefleri ve takıma olan destekler hakkında şunları söyledi: ”Biz bir altyapı takımıyız gençlerimizle zorlu bir ligde mücadele ediyoruz. Hedefimiz yeni çıktığımız ligde düşmemek. Bizimle aynı derecelerde olan üç takımdan puan ve puanlar alarak kendimizi geliştirmeye bakıyoruz. Takımımıza en büyük desteği belediyemiz ve sonrasında Soma’da bulunan bir özel hastane sağlıyor. Onlar sayesinde sürdürülebilir bir spor kulübü olmaya çalışıyoruz. Medigün Hastanesi yemek sponsorumuz ile  kulübümüzde devamlı kalan sporcularımız için yemek sağlıyoruz. Sporcularımız hastanelerde ücretsiz tedavi ve ameliyat hakkına sahip. Belediye ise kullandığımız tesisi bize tahsis etti. Eksikliklerimiz olduğunda kapılarını çaldığımızda onlar da bize yardımcı olmaya çalışıyor.”

Meltem Uygeç

“Erkek Takımlarıyla Antrenmana Çıktım”

Meltem Uygeç (23) ise 2013 senesinden bu yana Soma Medigün Zafer Spor Kulübü’nde futbol oynuyor. Uygeç, futbola başlama hikayesi hakkında şunları söyledi: ”Hakan hocamız Soma’ya geldiğinde ilçemizin birçok yerine duyuru afişleri paylaşmıştı. Bir tanıdığım vasıtası ile seçmelere katıldım ve küçük bir kız çocuğuyken Soma Zaferspor’un kapısından içeri girdim. O gün bugündür kulüpteyim ve takımımın en eski oyuncusuyum.” 

Takımın kaptanlarından biri ve orta saha oyuncusu olduğunu söyleyen Meltem Uygeç, bir kadın futbolcu olarak şunları anlattı: “Futbolun erkek egemen bir futbol dalı olma fikrini oldum olası reddettim. Soma Zaferspor kurulmadan önce ilçemizde var olan bazı erkek takımlarında antrenmanlarına çıktım. Sahada dışlanan değil, tercih edilen oyuncu konumunda bulundum hep. Ayrıca içinde bulunduğum takım sadece bir spor kulübü değil ayrıca kız çocuklarının futbol oynayabilmek için yaşadığı problemleri en aza indirmek ve yeni yeteneklerin önünü açmak için birçok projede yer alan bir kulüp. İlçemizde ”arka mahalle” olarak adlandırılan kenar bir mahallede kuruldu kulübümüz.

Projelerimiz ve tesislerimizde düzenlediğimiz etkinlikler ile erkek egemen bir spor dalı olduğu kabullenilen futbolun bir kadın sporu olabildiğini herkese duyuruyoruz, duyurmaya da devam edeceğiz. Çünkü ‘Bizim İçin Fark etmez’. İlk başlarda halkın tepkisi çok oldu. ‘Ne yapıyor bunlar?, kız kısmı top mu oynar?’ cümleleri çok duyduk. Hatta bir müddet şortlarımızın altına tayt giydik kendimizi kabul ettirebilmek için. Zamanla çevremizde bu görüşler azaldı, kızların futbol oynamasına karşı olanlar bu görüşlerindeki katılıklarını eritmeye başladı. Ardından birçok başarıya imza attık ve en önemlisi de bu başarıyı 100 bin nüfuslu bir ilçenin kızları ile başardık. Kendileri küçük, kalpleri kocaman Soma’nın kardelenleri ile her türlü zorluğa göğüs gererek başardık. Başarmaya da devam edeceğiz. Soma’nın Kardelenleri artık futbol oynamak isteyen ve ‘Bizim İçin Fark etmez’ diyen tüm kız çocuklarına kapılarını açıyor.”

Meltem Döndü Alataş

“İlk Başta Ailemden Gizli Gittim”

Meltem Döndü Alataş(18) da 7 yıldır Soma Medigün Zaferspor Kulübü’nde futbolcu. 2017 senesinden bu yana lisanslı oyuncu olan Alataş, Kadınlar 1. ve 2. Ligi’nde oynadığını söyledi. Futbolun kendisine aile kavramını, birlik ve beraberliği, dostluğu ve zorlukların üstesinden gelebilmeyi öğrettiğini söyleyen Alataş, futbola başlama hikayesini anlattı: ‘ Okulda arkadaşlarım ile futbol oynarken kız çocuklarına futbol eğitimi veren bir kulübün olduğunu öğrendim ve ben de o kız çocuklarından biri olmak istedim. İlk zamanlarda ailem de futbolun erkeklere özel bir spor dalı olduğunu düşündüğü için kulübe ailemden gizli bir şekilde gittim. İlk üç ay içerisinde Soma Medigün Zaferspor Kulübü’nün bir oyuncusu oldum.” dedi

Kadın futbolcuyu güç, azim, çalışma, hırs kavramlarıyla nitelendiren Alataş, ayrıca kadın futbolu hakkında şunları söyledi: “Ön yargılar ve kısıtlamalar benim için bir kadın futbolcu olmanın en zor yanı. Çünkü çevremdeki insanların ön yargılarını kırmak zor oluyor. En güzel ve kolaylaştırdığı yanları ise yeni dostluklar ve beraberinde kazandırdığı kocaman bir aile. Ben her kız çocuğunun bir spor dalıyla büyümesi gerektiğini düşünüyorum. Her ne olursa olsun ‘Yapamazsın’ diyenlerin inadına daha da çabalamamı gerekiyor. Her kadının kendi gücünün farkına varmasını diliyorum.”

Semanur Çakıroğlu

“En Zorlandığım Şey Çevre Baskısı”

Semanur Çayıroğlu (17)  ise yaklaşık 7 yıldır  Soma Medigün Zaferspor Spor Kulübü’nde sporcu. Kulüp kariyeri dışında okul takımlarında futsal oynadığını söyleyen Çayıroğlu, takımda stoper oyuncusu olarak yer alıyor. Esmanur Çayıroğlu erkek egemen bir spor dalı olan futbolda bir kadın futbolcu olarak şunları söyledi: “En çok zorlandığım şey çevre baskısı oldu. Küçük yaşta futbola başladığım için bir heves olduğunu ve bu hevesten vazgeçeceğimi düşündüler. Geçmişte bu söylemlerde bulunanlar şu an beni destekliyorlar ve bu da benim onlardaki önyargıları kırdığımı gösteriyor. Küçük yaşta futbola başlamanın bana kazandırdığı en önemli şey sosyal ve aktif bir çevreye sahip olmamı sağlaması oldu. Eğer o yaşlarda futbola başlamasaydım şu an özgüven eksikliği yaşayabilir ve daha çekingen bir birey olabilirdim.  Renklerin bile kalıplaştığı ülkemizde erkek egemen bir spor dalı olarak görülen futboldu bir kadın sporcu olarak oynamak tüm baskı ve kalıplara rağmen oldukça gurur verici. ‘Kızlar futbol oynayabilir mi?, bir kıza voleybol daha çok yakışır’ gibi söylemlere rağmen bir şeyleri başarmış olmak bu gibi söylemleri susturuyor ve beni gururlandırarak daha ileriye gitmemi sağlıyor.”

TEB BNP Paribas Tennis Championship Istanbul Bu Sene Yapılmayacak

0

Tenis Federasyonu, İstanbul’un ev sahipliğinde gerçekleştirilen TEB BNP Paribas Tennis Championship’in yaşanan deprem felaketi nedeniyle bu sene düzenlenmeyeceğini açıkladı.

17-23 Nisan tarihlerinde gerçekleştirilmesi plananlanan TEB BNP Paribas Tennis Championship Istanbul 6 Şubat’ta meydana gelen deprem ve sonrasında yaşanan felaketten dolayı düzenlenmeyecek.

Tenis Federasyonu yayınladığı resmi açıklamada bu süreçte tüm markaların iletişim ve pazarlama faaliyetlerini durduğunu ve kaynakların bağış ya da destek olarak deprem bölgesine aktarılacağı belirtildi.

Türkiye Tenis Federasyon’un resmi internet sitesinde yayınlanan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş ilimizde 9 saat arayla 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde meydana gelen depremler 11 ilimizde 13 milyon insanı doğrudan etkilemiştir. Depremden sonra ülkemizde acil durum 4. seviye olarak ilan edilmiş olup asrın felaketinde vefat edenlerin sayısı resmi kaynaklara göre 47 binin üzerindedir. Pek çok kentte hissedilen depremlerin artçı sarsıntıları maalesef devam etmektedir.

Ülke olarak kenetlendiğimiz bu süreçte tüm markalar iletişim ve pazarlama faaliyetlerini durdurarak kaynaklarını bağış veya destek olarak deprem bölgesine aktarmaktadır. Bu sebeple bu sene için markaların sponsorluklarını turnuvaya aktarması mümkün görünmemektedir.

WTA ile alınan ortak karar doğrultusunda tüm bu süreç göz önüne alındığında; 17-23 Nisan 2023 tarihleri arasında yapılması planlanan TEB BNP Paribas Tennis Championship Istanbul turnuvasını gerçekleştiremeyeceğimizi üzülerek bildiririz.

Ülkemiz tenisi adına büyük önem taşıyan turnuvamız TEB BNP Paribas Tennis Championship Istanbul’un gelecek sene yeniden TTF İstanbul Tenis Merkezi’nde yapılması planlanmaktadır.

Kamuoyunun bilgilerine sunarız.

Türkiye Tenis Federasyonu”

Neslihan Yiğit Portekiz’de Şampiyon, Özge Bayrak ise İkinci

0

59. Portekiz Uluslararası Badminton Turnuvası’nda mücadele eden Neslihan Yiğit şampiyon oldu.

2024 Paris Olimpiyat Oyunları için kota puanı veren turnuvada Neslihan ve Özge sahne aldı. Finale çıkmakı başaran iki Türkiye temsilcisi altın madalya için karşı karşıya geldi.

Finali 2-0 kazanmayı başaran Neslihan altın madalyanın sahibi oldu. Özge Bayrak ise bu sonucun ardından turnuvayı gümüş madalya ile tamamladı.

KADIN SPORCULARA DAYATILAN SEÇİM: KARİYER Mİ, ANNELİK Mİ?

0

‘Çocuk da yaparım kariyer de’  bir şarkı sözü olmaktan çok daha fazla anlam taşıyor. İçinde yaşadığımız sistem kadınlara annelik ve meslekleri arasında seçim yapmak zorunda olduklarını hissettiriyor. Bunu bazen doğrudan işine son verilmesi, hamile kalma ihtimaliyle terfi alamamak, bazen de psikolojik bir baskı olarak yaşıyor kadınlar. 

Ama bu konu sporcu kadınlar özelinde çok daha sert sonuçlara sebep oluyor. Elit bir sporcu olmak hangi branşta olursa olsun çok uzun bir çalışma ve hayatını ona adama gerektiriyor. Daha çocuk yaştan başlayan disiplin, kararlılık ve çok çalışma bir de kadın olmanın getirdiği baskılarla birleşince,  maalesef birçok sporcu anne olmayı kariyerinin önünde çıkabilecek bir engel olarak görüyor. 

Kadınların bir bebeğe tek bakım veren olması maalesef dünyanın her yerinde yaygın bir durum. Dolayısıyla da olimpik sporcuların çantalarında bebek eşyası, antreman salonlarında annesini bekleyen bebekler çok normal bir durum. Aynı sporu yapan bir babanın hayatında asla etkisi olmayan ebeveyn olma kararı konu anne olduğunda her zamanki gibi farklı işliyor. 

Yoğun bir antreman ve turnuva, yarış, programı olan kadın sporculara antrenörler, menajerler, kulüpler kariyerlerine son verdikten sonra anne olmalarını tavsiye ediyor. Bunun bazen tavsiyeden fazlası olduğunu tahmin etmek çok zor değil.  

Sovyetlerde Kürtaj Dopingi Efsanesi

Bunun yanı sıra hepimiz bir yerlerden ‘doping etkisi için hamilelik’  efsanesini duymuşuzdur.  Bunu 90 ‘lı yıllarda basın ‘kürtaj dopingi’ olarak isimlendirmiş. Bunun ortaya atılmasının sebebi Sovyetler Birliği dağılmadan önce atletlerin antrenörleri ile birlikte olup hamile kalmaları ve yarış sonrası gebeliği sonlandırmaları. 2018 Olimpiyatlarından sonra devlet eliyle dopingin kanıtlanmasıyla Olimpiyatlardan men edilen Rusya’nın bu politikasının gerçek olup olmadığı büyük bir merak konusu. 

Birleşik Krallık’ta Sunday Times gazetesinde 1994 yılında yayınlanan bir rapora göre, 1956’dan beri Batılı medya kuruluşları Sovyet ülkelerine karşı Olimpiyat kadın sporcularının bazen hormonal ve fizyolojik faydalar elde etmek için hamile kaldıkları ve sonra da bu hamileliklerin sonlandırıldığı ile ilgili suçlamalarda bulunuldu.

Bu tarihten sonra da bu konuda bir çok araştırma ve açıklamalar yapıldı. Bunlardan en önemlisi Meksika’daki 1968 Olimpiyat oyunlarında altın madalya kazanan Olga Kovalenko’nun bir televizyon programında hamile kaldığını ve yarışmadan kısa bir süre önce vücudunu güçlendirmek ve fiziksel performansını artıran hormonal değişikliklerden yararlanmak için kürtaj yaptırdığını itiraf etmesiydi. 14 yaşındaki kızlara eğer erkek arkadaşları yoksa bunu koçları ile yapmalarının söylendiğini ve kendisine bunu yapmazsa yarışlara gönderilmeyeceğinin bildirildiğini söyledi.  Kovalenko daha sonra bu röportajla ilgili yalanlamalarda bulunsa da aslında yıllardır konuşulan bir konunun dahi yüksek sesle konuşulmasını sağlamış oldu. 

Allyson Felix

Sponsorların Hamilelik Kuralları

Peki 70’li yıllarda kadınların performanslarını arttırmak için kullanılan hamilelik günümüzde nasıl bir şekilde karşılanıyor? Günümüzde sporun endüstrileşmesi ve reklam sektörünün en büyük paydaşlarından olan markaların sporcularla yaptığı sponsorluk  anlaşmaları işin rengini iyice değiştirdi. 

ABD’li atlet Allyson Felix 2019 yılında New York Times’a bir yazı yazarak hem hamilelik sürecinde yaşadığı psikolojik ve fiziksel baskıyı, hem de sponsoru Nike ile bu süreçte geçirdikleri görüşme sürecini anlattı. Hamileliği duyulmasın diye karanlıkta antreman yaptığını, bebeğinin sağlığını tehlikeye atabilecek  şeyler yaşadığını ama buna rağmen antremanlara devam ettiğini ve doğumdan sonra da eski formuna kavuşmak için bir baskı hissettiğini anlatıyor. 

Bu süreçte Nike sponsorluk görüşmelerinde mevcut sözleşmesinin %70 ‘inin altını teklif ediyor kendisine. Allyson  Felix Nike’den doğum sürecindeki performansının düşmesi halinde bu gerekçeyle kesintiye maruz kalmayacağımın sözleşmesinde garanti altına alınmasını talep ediyor. Bu talep Nike tarafından reddediliyor.  Gelmiş geçmiş en başarılı atletlerden biri olan Felix’ e bunu garanti etmeyen Nike ve Felix sözleşme yenilemiyorlar. Bu olay sonrasında Felix kendi spor markasını kuruyor. Felix ‘in  bu girişiminden sonra Nike atletlerle yaptığı sözleşmelerde bu maddeyi koymaya başlamış. Yani kadınların direnişi başka kadınlar için önemli adımlar olabiliyor. Ayrıca engellenen , cinsiyetçi bir tavra maruz kalan kadınlar buradan kendilerine yeni hayaller, yeni hayatlar doğurmayı başarıyorlar. 

Bu olay bir kez daha şunu gösteriyor; anne olmak sadece fiziksel bir zorluk ve süreç değil. Dünyanın neresinde olursanız olun , hangi ekonomik sınıfa dahil olursanız olun sistem sizden annelik ya da kariyeriniz arasında tercih yapmanızı istiyor. Buna karşı çıkan ve direnen kadınları büyük engeller bekliyor. Bir çok sporcu hamilelikten sonra kulüplerle sözleşmelerinde anneliğe özel maddeler olduğunu söylüyor. Hamilelikten sonra spora geri dönüşte de sözleşmelerinde ücretlerinde düşüş yaşayanların sayısının da çok fazla olduğu bilinen bir gerçek. 

Sporcu kadınlar bütün bu sürecin ağırlığını hafifletmek için çeşitli yöntemler izliyorlar. Bunlardan en yaygın olanı hamileliği gizleme. Sadece Felix değil bunu yapan, 2018 yılında WNBA All-Star’ı Skylar Diggins-Smith sezon bitişinde hem sezon boyuncu istatistiklerini hem de bütün sezonu hamile oynadığını twitterdan paylaştı. Başarılı sporcu sezon boyunca hamileliğinden hiç kimsenin haberinin olmadığını ve sonrasında sahalara dönmek için de bir baskı hissettiğini anlatıyor. Aynı bir çok branştan kadının benzer sıkıntılarını paylaşmaları tesadüf değil. Her branş için para kazanma biçimleri değişse de kadınların üzerinde kurduğu baskı ve hisler ortak. 

Dünya spor tarihinde başarılı kariyerlerine doğum yaptıktan sonra da devam eden birçok sporcu bulunuyor. 

Medyanın Sporcu Anneye Bakış Açısı

Kadın sporcular kariyerleri boyunca sadece kulüpler, antrenörler, sponsorlar tarafından ayrımcılığa maruz kalmıyor. Medyanın bu konudaki tavrı ve bakış açısı da oldukça cinsiyetçi. Hali hazırda cinsiyetçi bir dile sahip olan medya anne olan bir kadın sporcu için de bunu devam ettiriyor. Kadınların bütün başarılarını anneliğe ‘rağmen’ diye ifade eden haberler, röportajlarda sık sık annelik vurgusunun yapılması bunun en görünür hali. Herhangi bir branşta  baba olmuş bir erkek sporcuya baba olmanın kariyerine etkisi, antreman ve maç yoğunluğu ile ilgili babalığı nasıl götürdüğü ile ilgili sorular sorulmazken , kadın sporcunun anne olduktan sonra tüm röportajlarında bu sorular bulunuyor. Bir yandan da neyin haber olduğu kadar olmadığı da çok önemlidir. Örneğin anne olduktan sonra hayatına devam eden sporcularla ilgili çok fazla yazı, bilgi bukabilirken, bırakmak zorunda kalanlar hakkında bilgiye ulaşmak çok zor.

Bahar Toksoy

Bahar Toksoy Guidetti : Anne Olmak Bir Kadının Kariyerine Engel Değil

Doğumdan bir ay sonra antremanlara dönen başarılı voleybolcu Bahar Toksoy Guidetti verdiği bir röportajda çocuk sahibi olmayı düşünen meslektaşlarınıza tavsiyeleriniz nedir sorusuna şöyle cevap veriyor; “Çocuk sahibi olmanın kariyerlerinin sonu olacağı korkusuna kapılıyorlarsa, asla öyle olmadığını bilsinler isterim. Anne olmak, bir kadının kariyeri, hayalleri, özgürlüğü önüne kurulan bir bariyer değil. Aksinize, hiç bilmediğiniz yönlerinizi, içinizdeki gücü ve potansiyeli keşfetmeniz için harika bir fırsat. Ben mesleğimde geri adım atmak yerine, kızıma ilham kaynağı olabilmek için çok daha fazlasını ister oldum. Eminim, bir çoğu benzer duyguları hissedecektir.’’ 

Her sporcunun annelik kararını baskılardan, korkulardan uzak kendi tercihleriyle yaşadıkları ve süreci yürüterek yaşayabilmelerini diliyorum. 

Kaynaklar: 

https://www.nytimes.com/2019/05/22/opinion/allyson-felix-pregnancy-nike.html

https://hthayat.haberturk.com/yasam/roportajlar/haber/1067527-voleybolcu-anne-bahar-toksoy-guidetti-annelik-onunuze-kurulan-bariyer-degil

https://www.snopes.com/fact-check/abortion-doping-real-practice/

Judoda Çifte Bronz

0

Özbekistan’da düzenenlenen Judo Taşkent Grand Slam’de Tuğçe Beder ve Hilal Öztürk bronz madalya kazandı.

Taşkent’in ev sahipliğinde gerçekleştirilen Grand Slam’de Türkiye’yi Tuğçe Beder 48 kiloda, Hilal Öztürk 78 kiloda temsil etti.

Bronz madalya müsabakalarında Tuğçe, İspanyol rakibi Laura Martinez Abelenda’yı, Hilal ise Gürcistan’dan Sophio Somkhishvili’yi ipponla yenmeyi başardı.

Bu sonuçların ardından iki sporcu da bronz madalyanın sahibi oldu.

Bulgaristan Açık Taekwondo Turnuvası’nda Kadınlarda 4 Madalya

0

Bulgaristan Açık Taekwondo Turnuvası’nda Türkiye kadınlarda 4 madalya kazandı.

Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’nda kota puanı veren Turnuva’da Merve Dinçel ve Rukiye Yıldırım 49 kiloda, Hatice Kübra İlgün 57 kiloda, Sude Yaren Uzunçavdar 73 kiloda mücadele verdi.

49 kilo müsabakasında Merve Dinçel gümüş madalya kazanırken, Rukiye ise bronz madalyanın sahibi oldu.

Bir başka gümüş madalya ise Hatice Kübra İlgün’den geldi. Türkiye’nin turnuvadaki son madalyasını da Sude Yaren kazandı. Sude Yaren 73 kiloda bronz madalyayı boynuna taktı.

Tuğba Danışmaz Avrupa Şampiyona

0

Üç adım atlamada mücadele eden Tuğba Danışmaz Avrupa Şampiyonası’nda altın madalyaya uzandı.

İstanbul’un ev sahipliğinde Ataköy Atletizm Salonu’nda gerçekleştirilen Avrupa Salon Atletizm Şampiyonası’nda üç adım atlamada Tuğba Danışmaz sahne aldı.

Final müsabakasında ilk atlayışında 14.31’lik derece elde eden Tuğba, Türkiye rekoru kırmayı başardı. Tuğba’nın bu derecesini rakipleri geçemedi ve milli sporcu Avrupa şampiyona oldu.

Bir Kadın Nasıl Olmalı?!: Caster Semenya

Caster Semenya, Afrikalı bir atlet. İlk olarak görüntüsüyle dikkat çekti, yeterince kadınsı olmayışı, erkeksi özellikler taşıyıp taşımadığı tartışma konusu oldu ve bir dizi teste tabi tutuldu. Cinsiyet testleri, hormon testleri, kromozom testleri derken Semenya’nın kadın mı erkek mi olduğu heteronormatif standartlar ve eril zihniyet tarafından sorgulandı da sorgulandı. Elbette eşcinsel olması da cabasıydı.

Toplumlar kim kadın kim erkek bilmek isterler. Örtük, şaibeli ya da cinsiyetlerin birbirine karıştığı durumları sevmezler.

Bu konu öyle bir konu ki ta en başa dönmemizi gerektiriyor, cinsiyet nedir sorgusuna kadar geriye dönmemizi… Bu sorunun cevabı temelde oldukça basit. Genetik, fizyolojik ve biyolojik özellikler bireyin cinsiyetini belirler. Cinsiyet özelliklerimiz biyolojik birer niteliktir ve memelerimizin olup olmayışı, penis ya da vajinaya sahip oluşumuz, farklılaşan hormon ve kromozomlarımız da bu başlık altına girer ve cinsiyetimiz bunlara göre şekillenir. 

Evet, bu kadar başa almak gerekiyor bu meseleyi doğru kavramak ve doğru değerlendirebilmek için. Zekânıza hakaret ediyorum gibi düşünmeyin lütfen. Burada Caster Semenya’nın beyanının “ben kadınım” olmasına ve buna rağmen meselenin yıllardır bitmeyen bir tartışma olmasına dikkat çekmek istiyorum. Biz tam olarak neyi tartışıyoruz Semenya üzerinden? Semenya’nın cinsiyetini mi yoksa “bir kadın nasıl olmalı” sorunsalını mı?

Bu tartışma nereden doğuyor? Toplumun çizdiği kadın erkek profillerinden, rollerinden tabii ki. Semenya’ya bakalım, uzun uzun inceleyelim. Göğüsleri oldukça küçük, bedeni oldukça iri, kolları oldukça kaslı, yüzü ise oldukça “erkeksi”. Klasiğin, bilinenin ve kabul edilenin dışında bir profil. Peki, kabul gören ne, bunu konuşalım mı biraz?

Kız bebeklerin kıyafetleri, oyuncakları hatta odasının duvarları pespembe tercih edilir. Kadın rollerine uygun oyuncaklar alınır; mutfak eşyaları, oyuncak bebekler filan. Kız çocuk mutfakta yemek yapar, çay saatleri kurgular, çocuğuna mama verir. Kız çocukları bunları yaparak minik bir hazırlık dersi alır aslında. Hem ileride ne yapması gerektiğini yani rolünü öğrenir hem de bir bebeğe nasıl bakılacağını…

Tüm bunlar toplumsal cinsiyet rollerini belirlemeye yaramıyor mu?

Bir kadının mekânını belirleyen, henüz bir çocukken çocuk bakımının ve ev işlerinin sorumluluğunun onda olacağı bilgisini yerleştiren hamleler değil midir bunlar? 

Bir erkek çocuğuna oyuncak bebek alındığını ya da pembeyi seviyor diye ailesinin mutlu olduğunu gördünüz mü peki hiç? Büyük olasılıkla hayır, ya da en fazla bir iki aile vardır çevrenizde. Erkeğin ve kadının toplumsal cinsiyet kalıp yargılarına göre şekillendirilmesi doğmadan önce odasının duvarına vurulan pembe boyalı fırça darbesiyle başlıyor aslında. 

Biraz daha ileri gidelim, bu kodlarla büyütülmüş çocuğun ileride sakin, ağırbaşlı ve uyumlu bir genç kız olması beklenir. Öğretmenlik ya da hemşirelik gibi “kadına” uygun, kadının bakıcı, öğretici ve iyileştirici yanını güçlendiren meslekler edinmesi ve çok da yaşı geçmeden evlenip yuva kurması istenir. Yuva kurduğu kişiye karşı da her zaman bağışlayıcı, yumuşak başlı, sevecen, namuslu olması, ev ve çocuk bakımını üstlenmesi, çocuğu için gerektiğinde sorgusuz sualsiz işi bırakması beklenir. 

Bunların Semenya’yla ne ilgisi var derseniz: Toplum, yarattığı ve uygun gördüğü forma uymayan birisini gördüğü zaman onu ötekileştirir. Çünkü tehditkâr ve rahatsız edici gelir. Toplum, kalıpların dışına çıkanları, hele ki cinsiyet kalıbı anlamındakileri bağrına basmaz çoğunlukla. Semenya da tam bu gruba giriyor. Eşcinsel olması ve eşcinsel bir evlilik yapması da üzerine tuz biber ekiyor muhakkak. Hem görüntü hem kadınsılık hem de cinsel tercih konusunda sınıfta kalıyor!

Semenya’nın sınıfta kaldığı bir diğer mesele de aslında sporcu oluşu. Yalnızca futbol özelinde değil, tüm spor dallarında erkek egemen bir yapı olduğunu görebiliyoruz. Güce, kuvvete ve “erkeğe ait” bir şey olarak şekillenen spor, topluma göre kadınla ilişkilenmiyor. Kadınlar o başarılı erkeğin arkasındaki kişi olarak var olmalılar, çünkü profesyonel sporcu olmak toplumca istenen bakıcı, temizlikçi ve anne rolünü engellediği ya da ertelediği gibi, kadının erkeksileşmesine de neden olabiliyor. Kısacası eril zihniyete göre spor kadınla örtüşmüyor. 

Hatta bir başka pencere daha açacak olursak, kadınların profesyonel olarak spor yapmaya başlaması erkeklerde bir tehdit hissi doğurmuştur. Öyle ki erkekler, egemen oldukları bir yapılanmaya dahil olan kadınları, kendi huzurlarını bozacakları, dengeleri şaşırtacakları gerekçesiyle istememişlerdir. Bunun sağlamasını da uzun yıllar kadınların müsabakalara alınmayışı ile yapabiliriz rahatlıkla. Hatta arttıralım elimizi, 1940’larda sporcu kadınlara kendi ülkelerindeki bir doktordan “kadınlık sertifikası” almaları mecbur tutulmuş fakat erkeklere böyle bir uygulama diretilmemiş. Bu meseleyi cinsiyetçilikten ayırarak nasıl okuyabiliriz ki?

İşte tam bu noktada Monica Hesse’nin Washington Post’ta yayımlanan yazısına değinmek istiyorum. Bu yazıda enfes bir noktaya değiniyor Hesse, çok basit bir soru soruyor; yüzücü Michael Phelps’in genetik farklılıkları hiçbir teste tabi tutulmazken Semenya neden buna maruz bırakılıyor? Birkaç cümleyle Phelps’in müthiş özelliklerinden bahsedelim, bir yüzücü için müthiş geniş kol açıklığına sahip, ayak bilekleri çift eklemli olduğu için su içerisinde çok daha fazla hız kazanabiliyor ve dahası bir sporcunun yarısı kadar laktik asit ürettiği için yorgunluğu fazla hissetmiyor. Peki bu özellikler “sporcu olmak için dünyaya gelmiş” şeklinde yorumlanıyor ve hiçbir teste tabi tutulmuyorsa bu işte bir sorun yok mu sizce de? İşte Hesse de tam olarak bunu soruyor yazısında.

Peki Semenya bu süreçte neler yaşadı dersiniz? Federasyon eşitlik konusunda tam olarak nerede sınıfta kaldı? Buyurun birlikte sağlama yapalım. Öncelikle Semenya, erkeklik organına sahip olduğu konusunda gazete haberlerine ve söylentilere maruz kaldı. Yalnızlaştırıldı, ötekileştirildi. Bunun üzerine Güney Afrika Atletizm Federasyonu tarafından “kadınlık testine” maruz bırakıldı. Hatta cinsiyet testi yapılacağı sporcuya söylenmedi, rutin bir test olarak aktarıldı ve aslında açık bir şekilde kandırıldı. Rızası olmadan yapılan cinsiyet testinin sonrasında madalya alan Semenya’ya yeniden bir cinsiyet testi uygulanması istendi. Bu noktada hormon testi de yapıldı. Bu test sonucunda testosteron hormonu olması gerekenden fazla çıktığı için ilaç tedavisine başlandı. Semenya 6 ay ceza aldı, federasyondan uzaklaştırıldı. Aldığı ilaçlar onu depresyona sürükledi, özgüven sorunları yaşamasına neden oldu. Cinsel bölgesinde ağrılar duydu, kilo aldı, uykusuzluk ve terleme sorunlarıyla mücadele etti. Bunların hepsini daha fazla kadın olabilmek için yaşadı.

İnterseks olmasa da zaman içerisinde interseks olduğuna dair bir kanaat oluşturuldu. Tekrar tekrar hormon ilaçlarına maruz bırakıldı. Upuzun yıllar boyu Semenya’nın bir kadın olduğuna birçok kişi ikna olmadı. Her zaman ayrımcılığa maruz kaldı. Yalnızlaştırıldı. Ayrıca Dünya Atletizm Birliği 2018 yılında testosteron sınırını 10 nmol/L’den 5nmol/L’ye düşürerek Semenya ve Semenya ile aynı sorunu yaşayan tüm sporcular için oldukça zorlu bir seviyeye taşımıştır. Bu daha yüksek dozlarda ilaç almak veya ameliyata mecbur bırakmak demektir.

Tüm bunlar ne uğruna yapıldı derseniz, “eşit ve adil bir müsabaka için” cevabını veremem. Toplumun dayattığı rolleri ihlal eden birine açılmış bir savaşın nasıl yıpratıcı olabildiğini gösteren sert bir hikâye Semenya’nınki. İnsanlık var olduğu sürece de kadına dair ayrımcılığın her yüzünü göreceğimizin garantisi niteliğinde duruyor spor tarihinde. 

Kaynakça:

ORHAN, Serhat, Haksız Rekabet mi, İnterfobi mi?: Spor Tahkim Mahkemesi’nin Caster Semenya Kararına İlişkin Bir İnceleme, Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 2021/2

YAPRAK, Pınar, AMMAN, Tayfun, Sporda Kadınlar ve Sorunları, Türkiye Kick Boks Federasyonu Spor Bilimleri Dergisi, Cilt:2, Sayı: 1, Temmuz 2009

İnternet Kaynağı:

https://www.5harfliler.com/caster-semenyayi-neden-cezalandiriyoruz/

Türk Hava Yolları CEV Kupası’nda Yarı Finale Yükseldi

0

CEV Kupası çeyrek final mücadelesinde Volley Mulhouse’u elemeyi başaran Türk Hava Yolları adını yarı finale yazdırdı.

Tük Hava Yolları CEV Cup çeyrek finalinde Fransa’nın Volley Mulhouse takımı ile eşleşti. İlk maçı 3-0 kazanmayı başaran Türkiye temsilcisi ikinci maçta rakibini konuk etti.

THY maça “Milletimizin Başı Sağolsun” pankartıyla maça çıktı.

Başabaş bir mücadele ile başlayan karşılaşmanın ilk setinde Türk Hava Yolları setin sonlarına doğru ağırlığını koydu. Skor 18-17 iken 5 sayılık bir seri bulan THY durumu 23-17’ye getirdi. İlk seti 25-19 kazanan Türkiye temsilcisi ikinci setin de sonlarını iyi oynayan taraftı. Mulhouse farkı kapatmaya çalışsa da seti 25-22 kazanan THY maçta durumu 2-0’a getirdi.

Mulhouse maçta kaybetmemek adına çaba sarf etti ancak üçüncü set de yine 25-22’lik skorla Türk Hava Yolları’na gitti.

Bu skorun ardından THY yarı finale yükseldi. Türk Hava Yolları’nın yarı finaldeki rakibi Savino Del Bene Scandicci-SC Postdam maçının galibi olacak.

Güreşte Bediha Gün Gümüş Madalya Kazandı

0

Bediha Gün Ibrahim Moustafa Ranking Serisi’nde gümüş madalyanın sahibi oldu.

Mısır’ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen ve dünya sıralamasında puan da veren Ibrahim Moustafa Ranking Serisi’nde Bediha Gün 55 kiloda mücadeleye çıktı.

Turnuvada finale kadar çıkmayı başaran Bediha, finalde ABD’li sporcu Jacarra Gwenisha Winchester’a 9-0 mağlup oldu. Bu sonucun ardından milli sporcu gümüş madalya kazandı.